II. Dünya Savaşında Nazi Ordusunda Savaşan Türkler
II. Dünya Savaşı sırasında Nazi ordusunda, Türki Cumhuriyetler‘den katılıp kendilerine özel birliklerde savaşan Türkler ve Müslümanlar…
Adolf Hitler’in kurduğu Schutzstaffel (Koruma Timi), ilk zamanlarda Hitler’in kişisel muhafızlığını yapmak üzere kurulan birliklerdir. Kurulduğu ilk zamanlarda, polis görevi yapan silahlı parti militanlarından oluşuyordu. Toplama kampları kurulup, Heinrich Himmler tarafından bunların yönetiminden SS sorumlu tutulunca iki ana gruba ayrıldı. Bunların ilki, Waffen-SS (Silahlı SS) örgütüydü, bu örgüt artık askeri bir yapı almıştı. Ordudan geçmiş subaylar tarafından yönetiliyordu. 1942 yılından sonra askerlik yükümlüsü gençler de burada görev yapmaya başladığı için “parti muhafızı” vasfını kaybetti, normal birliklerden bir farkı kalmadı. Diğer bölüm ise Allgemeine-SS (Genel SS). Bu örgüt bir çeşit polis görevi yaptı. SS’lerin soykırım suçu işledikleri iddia edilen bölümü Allgemeine-SS’tir. Bunların subayları genelde ordu kökenli değildi.
Her iki bölüme de (önce Waffen-SS’e) yabancı personel alındı. Önce Alman asıllılardan veya Alman ulusuna akraba uluslardan SS tümenleri oluşturulurken sonraları çeşitli uluslardan toplam 38 SS tümeni oluşturuldu.
Ülkelerinin, soydaşlarının özgürlüğü ve komünist-sovyet zulmünden bıkan Türk veya Müslüman topluluklardan oluşturulan gönüllüler için Waffen SS birliklerinde kendilerine özel alaylar kurulmuştu. (Resim: Nazi Türkmen Gönüllüleri)
22 haziran 1941 günü başlayan Barbarossa Harekâtı, Hitler’in, Sovyetler için söylemiş olduğu “Biz sadece kapıyı tekmeleyeceğiz ve tüm çürük bina yıkılacak.” sözünü doğrular şekilde gelişmekteydi. Kızıl bolşevik terörüne milyonlarca kurban veren Ukraynalılar, Baltık ulusları ve daha onlarca halk, Wehrmacht (Almanya) birliklerini çiçeklerle karşılamaktaydı.
Zorla makineli tüfeklerle bir arada tutulabilen Kızıl Ordu‘nun yüz binlerce askeri ilk fırsatta ya firar ediyor ya da subaylarını öldürerek teslim oluyorlardı. 1941 kışı geldiğinde Wehrmacht’ın elinde bulunan Sovyet savaş esiri sayısı iki milyonu geçmişti. Bolşeviklere karşı ölümcül nefret duyan on binler, kısa süre içinde 3. Reich’in (Nazi Almanyası) mücadelesine destek vermek için gönüllü oldu.
İlk başlarda sadece “hilfswillige” (gönüllü) adıyla rasgele Alman birlikleri arasına serpiştirilen bu askerler gerek sayı gerek etnik çeşitlilik yönünden öyle çoğaldılar ki müstakil birlikler halinde örgütlenmeleri zorunlu oldu. Sovyet gönüllüleri arasında sayıca en fazla olanlar kızıl vahşete en çok maruz kalmış olan Türkistan Türkleri’ydiler.
Türkistan Lejyonu (Turkestanischen Legion) veya SS Doğu Türk Silahlı Birliği (Osttürkischen-Waffenverband der SS)
Gerek Heinrich Himmler, gerekse Adolf Hitler, Türklere özel bir önem vermekteydiler. Bu nedenle Türk gönüllüler, nizami ordu yönetiminde değil, seçkin Waffen SS yönetiminde örgütlendiler. Ayrıca savaş zamanı Almanlar’ın büyük saygı ve sevgisini kazanmışlardır. Beraber çalıştıkları Alman subayları Türk birliklerinin bulunduğu kamplarında Türkistan dillerini, Türkistanlılar de Alman dili ve askeri terimlerini öğrenmiştir. Savaş sona erdiği sırada Türkler, SS’te yabancı gönüllüler arasından 40.000 personel ile ikinci sıradaydılar. İşte bu Türklerden kurulan birliklerin en ünlüsü “Osttürkischen-Waffenverband der SS” diye isimlendirilen, SS Doğu Türk Silahlı Birliği veya diğer bir adıyla Türkistan Lejyonu’dur. (Aşağıdaki resimde: Türkistanlılar – Ekim 1943, Kuzey Fransa)
Türkistan Lejyonu, Nazi ordusunda 1941-1943 yıllarında görev yapmıştır. Türkistan Lejyonu; Özbekler, Kazaklar, Kırgızlar, Türkmenler, Karakalpaklar, Balkarlar, Karaçaylar, Azeriler, Dağıstanlılar, İnguşlar, Çeçenler olmak üzere Müslüman halklardan oluşturulmuştur.
Türkistan Lejyonu mensupları için Yani Turkestan (Yeni Türkistan) gazetesi, Milli Turkestan (Milli Türkistan) ve Milli Edabiat (Milli Edebiyat) dergisi yayımlanmıştır. Bu lejyondaki askerler “Biz Alla Bilen” yani “Allah Bizimle” veya “Tanrı Biz Menen” yani “Tanrı Bizimle” yazlı apolet takıyorlardı.
Aşağıdaki resimde; üstteki bozkurt görseli birliğin yaka sembolü, ortada birliğin kol bandı, sol altta “Biz Alla Bilen” yazılı apolet ve sağ altta Türkistan Lejyonu apoleti.
1942 yılının sonuna doğru 450., 452., 781., 782., 783. ve 784. tabur olmak üzere altı tabur, 1943 yılının başlarında 785., 786., 787., 788. ve 789. tabur olmak üzere beş tabur, 1943 yılının ikinci yarısında ise 790., 791. ve 792. tabur olmak üzere üç tabur kurulmuştur.
Türkistan Lejyonu‘nun oluşması ise ilk olarak 1944 yılında Filistinli Müslüman Lider Muhammed Emin el-Hüseyni‘nin desteğiyle, 1. SS Doğu Müslüman Alayı (Ostmuselmanischen-SS-Regiment No. 1) kuruldu. Bu birlikteki askerler, Alman Kara Kuvvetleri Heer’e bağlı olan 450. 480 ve I/94 Türk taburlarından, Kızıl Ordu’dayken ele geçirilen savaş esirlerinden ve Almanya’daki Türk işçilerden oluşuyordu.
Birlik 1944 yılında Belarus’a gönderildi ve burada partizanlara karşı vereceği çatışmalar için eğitilmeye başlandı. Birlik, 1944’de Varşova Ayaklanmasında, Polonya’da savaşan birlik, 1944 yılının sonbaharında, Slovakya’ya gönderildi ve burada ismi, SS Doğu Türk Silahlı Birliği (Osttürkischen-Waffenverband der SS)’ne dönüştürülerek yeniden organize edildi. Birliğe eklenen birçok Türki alaylarla beraber Avusturya’ya gönderildi ve II. Dünya Savaşı’nın sonuna kadar Avusturya’da savaştı.
Türkistan Alayı (Turkestaner Regiment)
Diğer adıyla 811. Piyade Taburu. Bu tabur, 1941-1942 yılları arasında Nazi ordusunda görev almıştır. Tabur, Alman ve Türkistanlı askerlerden oluşmaktadır.
Kafkas Müslüman Lejyonu (Kaukasicher-Muhammedanischen Legion)
Bu tabur Nazi ordusunda, 1941-1943 yılları arasında görev yapmıştır. Lejyonu Azeriler, Dağıstanlılar, Çeçenler, İnguşlar ve Lezgiler oluşturur. Kafkas Müslüman Lajyonu’nun adı 2 Ağustos 1942’de Azeri Lejyonu ve Kuzey Kafkasya Lejyonu olmak üzere ikye bölünmüştür. 1942 yılının sonuna doğru 804. ve 805. tabur olmak üzere iki tabur, 1943 yılının başlarında 806., 807., 817. ve 818. tabur olmak üzere dört tabur, 1943 yılının ikinci yarısında ise 819. ve 820. tabur olmak üzere iki tabur kurulmuştur.
Azerbaycan Lejyonu (Aserbaidschanische Legion)
Toplama merkezi: Wesoła. 1942 yılının sonuna doğru 800., 801. ve 802. tabur olmak üzere üç tabur, 1943 yılının başlarında 803. tabur, 835., 836. ve 837. olmak üzere üç tabur kurulmuştur. Birçok Azerbaycanlı bu lejyona ülkelerinin Sovyet işgalinden kurtarılması için katılmışdı. Alman orduları tarafından esir alınan bir Azeri asker, kendisinin anti-Nazi, anti-bolşevik olduğunu ve sadece vatanının bağımsızlığı için bir fırsat istediğini söylemişti.
Toplama merkezi Edlin istasyonu (Jedlnia) olup önce Kafkas Müslüman Lejyonu (Kaukasische-Mohammedanische Legion) olarak örgütlendirilmiş ve 2 Ağustos 1942 tarihinde Azeri Lejyonu ve Kuzey Kafkasya Lejyonu olmak üzere ikiye bölünmüştür.
1942 yılının sonuna doğru 804. “Aslan” ve 805. tabur olmak üzere iki tabur, 1943 yılının başlarında 806. “Igit”, 807., 817. ve 818. tabur olmak üzere dört tabur, 1943 yılının ikinci yarısında ise 819. ve 820. tabur olmak üzere iki tabur kurulmuştur.
Abwehr subayı olan Oskar von Niedermayer lejyonların karargâh direktörlüğüne tayin edildi ve Mayıs 1943’a kadar 25 doğu lejyon taburu oluşturuldu. Bunlardan I/4., I/73., I/97., I/101., I/111. “Dönmec”, II/73. olmak üzere altı tabur Azerbaycan Türkleri’nden ibaretti. (Aşağıdaki resimde; Azerbaycan Lejyonu için özel olarak çıkarılan haftalık gazeteden bir bölüm görülmektedir.)
804. “Aslan” taburunda kullanılan rütbeler şu şekildedir: Askar (Asker), Ystaskar (Üstasker), Onbaşe (Onbaşı), Covuş (Çavuş), Ystcovuş (Üstçavuş), Başçovuş (Başçavuş), Astegmen (Asteğmen), Tegmen (Teğmen), Ystegmen (Üsteğmen) gibi rütbelerinin[7] ve 806. “Igit” taburunda ise, Dojüschtschi (Döyüşçü), Basch-Dojüschtschi (Baş Döyüşçü), Onbaschi (Onbaşı), Tscho-Usch (Çavuş), Basch-Tscho-Usch (Baş Çavuş), Gänsch-Sabit (Gənc Zabit), Sabit (Zabit), Basch-Sabit (Baş Zabit) gibi rütbelerinin kullanıldığı raporlarda aktarılmaktadır.
Ayrıca mharebe taburlarının dışında, Wehracht’ta Azerilerden 21 Hilfswilliger (gönüllü yardımcı) tabur oluşturulmuştur. Daha sonra “Waffen-Standartenführer der SS” İsrafil İsrafilov komutasında Azeriler SS Kafkas Silahlı Birliği (Kaukasischer-Waffenverband der SS) adlı süvari birliğinin bir Waffengruppe (muharebe grubu)’na teşkil etmişlerdir.
Kuzey Kafkas Lejyonu (Nordkaukasischer Legion)
Kafkas Müslüman Lejyonu‘nun ikiye bölünmesinden sonra oluşan Azerbaycan Lejyonu haricinde diğer bir lejyon olan Kuzey Kafkas Lejyonu’dur. Toplama merkezi: Wesoła. 1942 yılının sonuna doğru 800., 801. ve 802. tabur olmak üzere üç tabur, 1943 yılının başlarında 803. tabur, 835., 836. ve 837. olmak üzere üç tabur kurulmuştur. Nazi ordusunda 1942-1943 tarihleri arasında hizmet etmişlerdir. Orduyu oluşturan Türk veya Müslüman etnik gruplar; Çerkes, Adige, Kabardey, Balkar, Karaçay, Dağıstanlı, İnguş ve Çeçenler’den oluşmaktadır.
İdil-Ural Lejyonu (Idel-Ural Legionь) veya Volga-Tatar Lejyonu (Wolgatatarische Legion)
Wehrmacht içerisinde bulunan Türki boylardan olan Volga Tatarları, ve diğer Volgalılar yani Başkurtlar, Çuvaşlar, Mariler, Udmurtlar, ve Mordvinlerden oluşan gönüllü askeri birliktir. Sayıları yaklaşık 40.000 askerdir. Nazi ordusunda 1942-1945 tarihleri arasında görev almışlardır. (Aşağıdaki resimde: Volga Tatarları Geçit Töreninde)
Nazilerin ideolojik temellerinde olan yahudi ve bolşevik karşıtlığı Volga Tatarlarının Nazi saflarında gönüllü olarak yer almasına ön ayak oldu. Bunun dışında Volga Tatarları’nda bir Idil-Ural Cumhuriyeti düşüncesi yayılmaya başlamıştı. Türk ve Müslüman askerlerden oluşan Nazi kamplarını sık sık ziyaret eden Kudüs Müftüsü Emin El-Hüseyni, Nazilerle ittifak içerisinde kâfirlere karşı savaşılması konusunda konuşmalar yapıyordu. (Aşağıdaki resimde; Volga Tatarları kendi koğuşunda eğleniyor.)
162. Türk Tümeni (Turkomanische-Infanterie-Division No. 162)
162. Türk Tümeni II. Dünya Savaşı sırasında Alman Ordusu içerisinde bulunan askeri birlik. Birlikteki askerler Kafkasya ve Türkistan’dan gelen savaş esirleri’dir. Savaşın başlaması ile Sovyet ordusuna alınan birçok Türk savaş sırasında esir düşmüş, daha sonrada vatanlarının bağımsızlığı ve esir kamplarının kötü koşullarından kurtulmak için kurulan lejyonlara katılmıştı. Daha sonra neredeyse yok edilen 162. Piyade Tümeni ile bazı Lejyonlar birleştirilmiş , böylece 162. Türk Tümeni oluşturulmuştu. Lejyon askerleri Neuhammer’da eğitilmişlerdi.
162. Türk Tümeni Mayıs 1943’de 5 Azeri ve 6 Türkistan birliğinin birleşimi ile oluşturuldu. Tümen Ekim 1943’de Kuzey İtalya’ya gönderildi. Sovyetler Birliği işgalindeki diğer bağımsız tümenler içerisinde 162. Türk Tümeni en kalabalık tümendi. (Aşağıdaki resimde; 162. Türk Tümeni’nin bayrağı yer almaktadır.)
Tümenin büyük kısmı Mayıs 1945’de Padova’da Müttefik kuvvetlere teslim oldu. Tümen teslim olduktan sonra Yalta Konferansı’nda alınan kararların sonucunda Sovyetler Birliği’ne teslim edildi. Esir olan askerler Çanakkale Boğazı üzerinden Odessa’ya götürüldü. Sovyetler Birliğine teslim edilen askerlerin bir çoğu yakalandıkları anda vatana ihanet (Sovyetler’e göre) suçundan dolayı kurşuna dizildiler , çok az kısmı ise Sibirya’da ki çalışma kamplarında 20 yıl çalışmaya (düzenli ölüme) mahkûm edildiler.
Mavi Alay
Savaş sırasında Türkiye, müttefik güçlere sezdirmeden bir plan uygulamaya koyuyor. Kırım’da yaşayan Türkler, Nazi ordusuna destek vermeleri konusunda teşvik ediliyor. Kırım Türkleri’ne Ankara’nın teşvikiyle Nazi ordusuna kılavuzluk ve istihbarat sağlamak üzere bir askeri birlik kurduruluyor ve adına “Mavi Alay” deniliyor.
Nazilerin safında savaşmanın, Kafkaslara ve kendilerine özgürlük getireceğini ve Stalin’in komünist zulmünden kurtulma düşünceleriyle 1944 yılına kadar Nazi saflarında Sovyetlere karşı savaştılar.
Savaşın seyrinin değişmesiyle Kırım Türkleri (savaşa katılmayanlar dahil), Almanlarla beraber Nazilerin hâlâ kuvvetli olduğu bölgelere doğru göç etti. Ardından SSCB tarafından çağrıldılar. Göç ettikleri yerde 3000 Kırım Türkü, komünistlere teslim olup işkence görmektense Drau Nehri‘ne atlayıp intihar etmeyi yeğledi. Sonra Kırım Türkleri vagonlara kapatılarak Türkiye toprakları üzerinden Sovyetler Birliği’ne doğru yola çıktı. Trenlerde Türkiye Cumhuriyeti tarafından kurtarılmayı bekleyen Mavi Alay, İnönü’nün bilindik politikaları yüzünden kurtarılmayınca 2000 Kırım Türk’ü Kızılcık Nehri’ne atlayarak intihar etti. Geriye kalanlar ise sınırı geçtiklerinde Soyvet askerleri tarafından kurşuna dizildiler.
Avusturyalılar ise tanık oldukları katliamın anısına İrschen köyünde bir anıt diktiler. 3000 Kırım Türkü’nün Drau Nehri’ne atlayıp intihar etmesi olayı, tarihe “Drau Faciası” olarak geçti. Avusturyalılar, Her sene mayıs ayında Rus askerlerine teslim olmaktansa ölümü seçen Kırımlı Türkleri’ni bir törenle anmaktadır. 1960 yılında dikilen anıtta Almanca olarak şunlar yazar: “Burada 1945 yılının 28 Mayıs’ında 7000 Kuzey Kafkasyalı, kadınları ve çocuklarıyla Sovyet otoritelerine teslim edildiler ve İslamiyet’e olan sadakatleri ile Kafkasya’nın idealine kurban gittiler.”
Diğer Gönüllü Türk Birlikleri
Kırım Tatarı öz savunma bölükleri (Selbstschutz): Nazi ordusunda 1942 yılında görev yapmışlardır ve birlik, Kırım Tatar Türkleri’nden oluşmaktadır.
Kırım Tatarı yardımcı güvenlik polis taburları (Schutzmannschaaft Bataillone “Schuma” veya Krimtatarische Lagion): Nazi ordusunda 1942-1944 yılında görev yapmışlardır ve birlik, Kırım Tatar Türkleri’nden oluşmaktadır.
1. SS Doğu Müslüman Alayı (Ostmuselmanischen-SS-Regiment No. 1): Nazi ordusunda 1944 yılında görev yapmışlardır ve birlik, Türkistanlılar, Azerbaycan Türkleri ve Kırım Tatar Türkleri oluşmaktadır.
SS Tatar Dağ Avcı Alayı (Tataren-Gebirgsjäger-Regiment der SS): Nazi ordusunda 1944 yılında görev yapmışlardır ve birlik, Kırım Tatar Türkleri’nden ve Almanlar’dan oluşmaktadır.
1. SS Tatar Dağ Avcı Tugayı (Waffen-Gebirgsjäger-Brigade der SS (tatarische No. 1)): Nazi ordusunda 1944 yılında görev yapmışlardır ve birlik, Kırım Tatar Türkleri’nden ve Almanlar’dan oluşmaktadır.
Nazi Almanyası ve Türkiye İlişkileri
İkinci Dünya Savaşı patlak verdiğinde Türkiye tarafsız kalma politikasını başarıyla sürdürdü. Savaşa girmemek için her türlü diplomatik yollar uygulandı. Alman ordularının Balkanları istilasının hemen ardından Alman hükümeti Türkiye’ye bir saldırmazlık anlaşması önerdi. Hitler, devrin Türkiye Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’ye gönderdiği kişisel mektubunda, Alman ordularının Türk sınırlarına 85 km’den daha fazla yaklaşmayacağı garantisini kişisel olarak verdiğini belirtmektedir. Mektupta, Hitler’in I. Dünya Savaşı’ndan gelen Türk-Alman ittifakına vurgu yaparak savaşın Türkiye aleyhine veya Nazilerin hiçbir şekilde Türkiye’ye karşı bir tavır almayacağını ve savaş sonunda iki ülke arasındaki dostluğun daha da geliştirileceğine vurgu yapmıştır. Mektubun tamamını okumak için aşağıdaki pencereyi açınız.
ÖZEL TREN, 1 Mart 1941 Saat 1.00
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI ŞİFRE BÜROSU N:128
Türkiye Cumhurbaşkanı,
Ekselâns Bay İsmet İnönü/Ankara
Bay Başkan,
Alman Hükümeti’nin arzusu hilâfına ve İngiltere ve Fransa’nın 3 Eylül 1939’daki savaş ilânı karariyle Alman halkına empoze edilen savaşta, Alman Reich’ının şu sıradaki hedefi, Avrupa kıt’asında İngiliz nüfuzunu bertaraf etmektir. Bu; asırlardan beri devam eden, Avrupa’daki devletleri birbirine karşı oynayarak yıpratma metoduna son vermenin bir şartını teşkil etmektedir. İngiltere’nin, Avrupa’nın çeşitli bölgelerinde askeri nüfuz kazanma yolundaki gayretleri, Alman Reich’ını, bu bölgelerde, toprak kazanma yönünde veya siyasi mahiyette herhangi bir başka maksada mâtuf olmayan önleme tedbirleri almağa mecbur kılmaktadır. Bu bakımdan Ekselâns, size, Yunan topraklarına yerleşme yolundaki İngiliz tedbirlerinin gitgide tehditkâr bir mahiyet aldığı şu sırada, bu şartların gerektirdiği muayyen mukabil tedbirleri almağa karar verdiğimi açıklamak isterim. Bu sebeple Bulgar Hükûmeti’nden, Alman Silâhlı Kuvvetleri’nin bir kısım birliklerine, bu yoldaki belirli emniyet tedbirlerini uygulamak için müsaade etmesini rica etmiş bulunuyorum. Öteden beri Almanya’ya karşı dostluk münasebetleri içinde bulunan Bulgaristan, bu münasebetleri, Üçlü Pakta katılmak suretiyle daha da takviye etmiş ve alınacak tedbirlerin Türkiye’ye yönelmeyeceğinden emin olarak, bunların uygulanması için gerekli müsaadeyi vermiştir. Ben de Ekselâns, size, bu fırsattan istifade ederek resmen bildiririm ki, Almanya’nın bu tedbirleri, hiçbir şekilde Türkiye’nin toprak bütünlüğüne veya siyasi bütünlüğüne yönelmiş değildir. Aksine, birlikte yürüttüğümüz büyük ve hayati savaşın hatıralarıyla ve bu savaşı takibeden ızdıraplı yılların hatıralarıyla meşbû olarak, size, Almanya ve Türkiye arasında gerçek dostluğa dayanan bir işbirliği için istikbalde dahi bütün şartların mevcut olduğuna kesin olarak inandığımı belirtmek isterim. Zira; 1) Almanya bu bölgelerde hiçbir toprak menfaati peşinde değildir. Alman birlikleri, bahis konusu tehlikelerin giderilmesinden hemen sonra Bulgaristan’ı ve -Devlet Başkanı Antenoscu ile mutabakat halinde- Romanya’yı terk edeceklerdir. 2) Savaşın sona ermesinden sonra Avrupa’nın yaralarını sarma yolunda başlayacak ekonomik gelişme, Almanya’yı ve Türkiye’yi zaruri olarak, tekrar yakın münasebetler içine sokacaktır. Bu alanda önemli bir faktör, Almanya’nın menfaatini, sadece kendi endüstri mallarının satışında görmediği, aynı zamanda en büyük alıcı olma eğilimini de taşıdığıdır. Bunların dışında inanıyorum ki, savaştan sonra gerçekleşecek yeni sınırlar nizamı, Almanya’yı hiçbir şekilde Türk hükümetinin hedefleriyle karşı karşıya getirmeyecek, aksine iki devletin yakınlaşması, bu alanda da, hem Türkiye’nin, hem de mihver devletlerinin menfaatine olacaktır. Bu bakımdan ben şimdi olduğu gibi istikbalde de, Almanya ile Türkiye’yi karşı karşıya getirebilecek hiçbir sebep olamayacağı görüşündeyim. Bu düşüncelerle, Bulgaristan’da ilerleyen Alman birliklerinin, Türk sınırından, orada bulunmalarının maksadı hakkında yanlış bir yorumda bulunulmasına meydan vermeyecek kadar uzak kalmalarını emrettim. Şu kayıtla ki, Türk hükümeti, bizi, bu tutumumuzda bir değişiklik yapmağa mecbur edecek tedbirlere tevessül etmeyi lüzumlu görmesin. Ancak böyle bir hal dahi, Almanya’nın Yunan topraklarına yerleşme maksadını taşıyan İngiliz tedbirlerine karşı çıkma hususundaki azminde bir değişiklik yapmayacaktır. Bu mektubumu Ekselâns, Almanya ile Türkiye arasındaki münasebetleri hiçbir şart altında kötüleştirmemek, aksine, mümkün olan her şekilde iyileştirmek ve uzak istikbalde dahi iki taraf için verimli olacak şekilde tanzim etmek yolundaki samimi arzumun bir ifadesi telakki ediniz.
Adolf Hitler
Türk-Alman Dostluk Paktı
II. Dünya Savaşı (1939-1945) sırasında Türkiye ile Almanya arasında, 18 Haziran 1941 tarihinde imzalanan dostluk ve saldırmazlık antlaşması.
Türk-Alman ilişkileri yakınlaşma Mart 1941’de daha da belirginleşti. Alman ordusu, Bulgaristan’a girmeye başladıktan hemen sonra Adolf Hitler Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’ye bir mektup göndererek Almanya’nın, Türkiye’yle savaşmak amacında olmadığını vurguladı ve iki ülkenin karşılıklı çıkarları doğrultusunda işbirliği yapılmasını istedi. Ayrıca Alman ordusu Türk sınırına 50 kilometreden çok yaklaşmaması için emir verdiğini duyurdu.
Nisan 1941’de Irak’ta bir darbeyle işbaşına gelen Alman yanlısı yeni yönetim açıkça Alman askeri gücünü yardıma çağırdı. Ayrıca İran’ şahı Rıza Pehlevi’de Hitler’e sempati duymaktaydı. Almanya’nın İngiliz işgali altındaki ortadoğu topraklarına geçebilmek için Türk topraklarından geçmek zorundaydı. Bu amaçla Türkiye’den resmen izin istendi; bu isteğin kabulüne karşılık Türkiye’nin bazı sınır düzeltmeleri yapmasını kabul edeceğini de bildirdi. Bu konudaki görüşmeler uzun sürdü ve mayıs 1941 sonlarında İngiliz askeri gücünün Bağdat’a girip Raşid Ali Geylani’nin Alman yanlısı yönetimini iktidardan uzaklaştırmasıyla sorun kendiliğinden çözüldü.
İran’ın güneyide İngilizler tarafından işgal edildi, Kuzey İran’a ise Sovyetler Birliği girdi. Adolf Hitler‘in asıl amacı en kısa sürede Sovyetler Birliği’ne saldırmaktı. Ama bundan önce Türkiye’nin Almanya’ya karşı herhangi bir harekata girişmemesi güvence altına alınmalıydı. Bu amaçla Almanya Türkiye’yle bir saldırmazlık antlaşmasına varabilmek için çabalarını yoğunlaştırdı. Türk-Alman Dostluk Paktı 18 Haziran 1941’de imzalandı.
Antlaşmaya göre, her iki devlet de o tarihten önce imzaladığı antlaşmaları ve kabullendiği yükümlülükleri saklı tutacaktı. Her iki devlet de karşılıklı olarak birbirlerinin toprak bütünlüğünü onaylıyor, birbirlerine yönelik dolaylı ya da dolaysız her türlü harekattan kaçınmayı taahhüt ediyordu. Ortak çıkarları ilgilendiren sorunlar ise uzlaşma ve ortak görüş sağlayacak dostça görüşmeler yoluyla çözülecekti. Antlaşma, imzalandığı tarihte yürürlüğe girecek ve 10 yıl süreyle geçerli olacaktı.
Türk-Alman Dostluk Paktı Müttefiklerin yanında savaşa girmekten kaçınan Türkiye tarafında savaş boyunca önemli bir gerekçe olarak kullanıldı. Antlaşmanın imzalanmasından dört gün sonra Almanya, Sovyetler Birliği’ne savaş ilan etti (22 Haziran 1941). Antlaşmanın imzalanmasından sonra, 10 Ağustos 1941’de Sovyetler Birliği ve Birleşik Krallık Türkiye’ye ortak bir nota göndermiştir. Bu notada, Türkiye’nin toprak bütünlüğüne saygılı olunacağı, ancak Montrö Antlaşması gereği Türkiye’nin Boğazlar’ı savaş gemilerine kapalı tutması gerektiği belirtilmiştir. Türk-Alman Dostluk Paktı, 24 Ekim 1945’te Türkiye’nin Birleşmiş Milletler’e üye olmasıyla fesh edilmiştir.
Ayrıca Türkiye, Almanya ve Japonya arasında 1936 yılında imzalanan Anti-Komintern Paktı‘na gözlemci üye olarak katılmıştır.
Türk askerî heyetinin Almanya ziyareti
Adolf Hitler tarafından savaş gözlemcisi olarak davet edilmiş olan Cemil Cahit Toydemir liderliğindeki Türk askeri heyeti 26 Haziran 1943 ve 7 Temmuz 1943 tarihleri arasında İngiliz Kanalı, Doğu Cephesi ve Hitler’in Doğu Prusya’daki karargahı Wolfsschanze‘yi ziyaret etti. Wolfsschanze’deki görüşme 7 Temmuz’da 1943’te gerçekleştirilmişti.
Türk askeri gözlemci heyeti Belgorod’da o sıralarda Kursk Muharebesi’ne hazırlanmakta olan Alman ordusunun hazırlıklarını incelemiş, 6. ve 7. Panzer Tümenlerinin yer aldığı Harkov Tatbikatı’na katılmışlardır:
“Tank mürettebatı iyi traşlıydı, en iyi üniformalarını giyiyorlardı ve en iyileri seçilmişti. Bu gösteri von Papen’in düşüncesinden çıkmıştı. Türk subayına, Alman zırhlılarının kudretini sergileyen bu gösteride Mareşal Manstein bizzat eşlik etmiş, sonra da General Hans von Funck bir çadırda kendilerine akşam yemeği vermişti. Türk subaylardan biri Almanlar’ın Türk yardımı olmaksızın Rusları yenebilecek güçlü bir orduya sahip olduklarını gözlemlemişti. Funck ise gece Türk-Alman dostluğunu öven bir konuşma yapmış ve Türkiye’nin Almanlar lehine savaşa girmesi üstüne konuşmuş, ancak gece bittikten sonra ast rütbeli bir topçu subayı olan Gerd Schmückle’ye, Türkiye olsun ya da olmasın, savaş kaybedilmiştir demiştir.” (Aşağıdaki resimde: Tiger I ile oluşturulan 503. Ağır Panzer Taburu’nun manevrasını izleyen Türk subayları (Belgorod, 26 Haziran 1943))
Türk heyetine Schellenberg de eşlik etmiştir. Heyet, Doğu Cephesi’nin ardından inşa halindeki Atlantik Duvarı ve U-bot sığınaklarını incelemiş, Schellenberg aldığı izinle heyete o zamana kadar en sıkı şekilde korunan ve gizlenen silâh üretim istatistiklerini göstermiştir. Heyete, ayrıca Berlin’de SS‘in uçaksavar sitelerini göstermiş, en yeni makineli tüfeklerini ve otomatik silâhlarını Berlin’in merkezindeki, yeraltı atış poligonlarınıda göstermiştir
https://tr.wikipedia.org/wiki/SS https://tr.wikipedia.org/wiki/Nazi_Almanyası%27nda_yabancı_gönüllü_birlikleri_(SSCB_doğu_halkları) https://tr.wikipedia.org/wiki/Doğu_lejyonları https://tr.wikipedia.org/wiki/Kafkas_Müslüman_Lejyonu https://tr.wikipedia.org/wiki/Kafkas_Müslüman_Lejyonu https://ru.wikipedia.org/wiki/Идель-Урал_(легион) https://ru.wikipedia.org/wiki/162._Türk_Tümeni https://tr.wikipedia.org/wiki/II._Dünya_Savaşı_ve_Türkiye https://tr.wikisource.org/wiki/Hitler%27in_İnönü%27ye_mektubu https://www.turkcebilgi.com/t%C3%BCrk-alman_dostluk_pakt%C4%B1
<b>Kaynak</b>: <a href=’http://masivaturk.com/ii-dunya-savasinda-nazi-ordusunda-savasan-turkler’>http://masivaturk.com/ii-dunya-savasinda-nazi-ordusunda-savasan-turkler</a>
İLGİLİ YAZILAR
3520total visits,1visits today