İkiz yasaları bilmiyorsak Türkiye’de olan biteni anlamakta güçlük çekebiliriz. 2003 sonrası ülkemizde akıl almaz bir cesaretle bölücü söylemler sarf ediliyor. Önceden asker gördüklerinde ödleri kopanlar, ne oldu da birden “bülbül” misali şakımaya başladı. İkiz Yasalar Nedir ? Gerçekten Bölünme Yasası Mıdır ?
Bölücü söylemlere dayanamayıp, “Bu ne cesaret? Nereden alıyorlar bu cesareti” diye soruyoruz. İşte cesaretin sebebi:
“İKİZ YASALAR”
“İkiz yasaların” özelliği, halkların, mezheplerin yani farklı toplumsal kökenlere sahip olanların “kendi kaderini tayin etme” hakkı veriyor. Yani bunu imzalayan devletlerde yaşayan etnik kökenler, dilerse ayrılabilir, kendi kendini yönetebilir.
Daha önce de Türkiye’nin önüne konulmuş, ancak ulus devlete yönelik tehditler oluşturacağı düşüncesiyle onaylanmamıştır.
İkiz yasalar, T.B.M.M.’nin 04/06/2003 tarihli oturumda kabul edildi. Dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından da onaylandı. İkiz Yasalar Nedir ? Gerçekten Bölünme Yasası Mıdır ?
“İkiz yasalar”, ulus devletimizi tehdit eden yasalardır. Nevruzdaki Diyarbakır rezaletini hatırlayın. Alenen bir suç işlendi orada. Terör ve teröristi öven naralar atıldı. Sizce savcıların sesi neden çıkmadı? Bu suskunluğun bir sebebi olmalı değil mi? “Hukuken” onaylanan bir yasaya kendi yasalarımızca suç olsa bile nasıl dava açabilirler ki?
Bu “yasa” binlerce mermiden daha tehlikelidir. Silahla yapılamayanın “hukuk” ve “siyaset” nezdinde yapılması demektir. Bölücü terör örgütünün ısrarla siyasallaştırılmak istenmesinin sebebi budur.
Sözün özü; Türkiye, bölünmeyi yasa haline getirdi.
Maddeleri okuyacak olursak ne denli tehlikeli ve ihanet kokan bir yasa olduğunu anlamış oluruz. Maddeler şöyle:
1. Bütün halklar kendi kaderlerini tayin hakkına sahiptir. Bu hak vasıtasıyla halklar kendi siyasal statülerini serbestçe tayin edebilir ve ekonomik, sosyal ve siyasal gelişmelerini serbestçe sürdürebilirler.
2. Bütün halklar, doğal kaynakları ve zenginlikleri üzerinde kendi yararına serbestçe tasarrufta bulunabilir. Bir halk sahip olduğu maddi kaynaklardan hiçbir koşulda yoksun bırakılamaz.
3. Bu sözleşmeye taraf bütün devletler, kendi kaderini tayin hakkının gerçekleştirilmesi için çaba gösterir ve Birleşmiş Milletler şartının hükümlerine uygun olarak bu hakka saygı gösterir. denmektedir.
Üstelik, bu sözleşmeleri onaylayan TBMM’nin daha sonra bu sözleşmelerin içeriğini değiştirme olanağı da yoktur.
Ayrıca, Anayasanın 15. maddesinde; savaş, seferberlik, sıkıyönetim gibi olağanüstü hallerde dahi bu sözleşmelerde yer alan “hakların” kısıtlanamayacağı öngörülmüştür.
Bu sözleşmelerde yer alan ortak hükümle, BM bünyesinde oluşturulacak komisyon ve komiteler, Türkiye’de denetim yapma ve iç işlerimize doğrudan müdahale etme olanağına kavuşuyorlar.
04/06/2003 tarihli oturumda T.B.M.M.’de 4867 ve 4868 no.lu iki yasa kabul edilmiş ve Sayın Cumhurbaşkanının onayına sunulmuştur.
İçtüzüğün 52. maddesi uyarınca öncelikle görüşülerek yangından mal kaçırılırcasına çıkartılan bu yasaları, aşağıda belirttiğimiz nedenlerle Türkiye’nin menfaatlerine uygun olmadığını saptıyoruz.
Bundan 37 yıl önce 1966 yılında kabul edilen ve 1976 yılında yürürlüğe giren bu sözleşmeler, daha önce de Türkiye’nin önüne konulmuş, ancak ulus devlete yönelik tehditler oluşturacağı düşüncesiyle onaylanmamıştır.
Her iki sözleşmenin 1. maddesi kelimesi kelimesine aynı olup aynen;
1. Bütün halklar kendi kaderlerini tayin hakkına sahiptir. Bu hak vasıtasıyla halklar kendi siyasal statülerini serbestçe tayin edebilir ve ekonomik, sosyal ve siyasal gelişmelerini serbestçe sürdürebilirler.
2. Bütün halklar, …….., doğal kaynakları ve zenginlikleri üzerinde kendi yararına serbestçe tasarrufta bulunabilir. Bir halk sahip olduğu maddi kaynaklardan hiçbir koşulda yoksun bırakılamaz.
3. …… bu sözleşmeye taraf bütün devletler, kendi kaderini tayin hakkının gerçekleştirilmesi için çaba gösterir ve Birleşmiş Milletler şartının hükümlerine uygun olarak bu hakka saygı gösterir. denmektedir.
İkiz sözleşmeler olarak anılan bu sözleşmelerin bu maddeleri ÇEKİNCESİZ kabul edilmiştir.
Sözleşmelerin 2. maddeleri ile de devlet bu hakları güvence altına alır. Bu haklara saygı göstermeyi taahhüt eder.
Devletin saygı göstermeyi taahhüt ettiği bu maddelerde “ayrılmayı” da kapsayacak şekilde “kendi kaderini tayin hakkı tanınan” “uluslar” değil, “halklar”dır. Böylece, ülke bütünlüğünü tehdit eden eylemler “uluslararası güvenceye” kavuşturulmuştur.
Her iki sözleşmenin 1. maddesinin 2.bendine göre de Türkiye halklara göre ekonomik parçalara bölünecektir.
Burada söz konusu olan sıradan bir yasama faaliyeti değildir. Anayasa’nın 90. maddesi karşısında, TBMM kararıyla onaylanan bu sözleşmelerin “Türk kanunlarını değiştirici” özellikleri olacak, “iç hukukun bir parçası” kabul edilecek ve diğer yasalardan farklı olarak “Anayasa’ya aykırılıktan dahi ileri sürülemeyecek”tir.
Nitekim, onaylanan bu sözleşmelerin 2. maddesine göre; “Sözleşmede tanınan hakları kendi mevzuatında veya uygulamasında henüz tanımamış olup da bu sözleşmeye taraf olan devletler, kendi anayasal usullerine ve sözleşmenin hükümlerine uygun olarak, sözleşmede tanınan hakları uygulamaya geçirmek için gerekli olan tedbirleri ve diğer önlemleri almayı taahhüt ederler”.
Üstelik, bu sözleşmeleri onaylayan TBMM’nin daha sonra bu sözleşmelerin içeriğini değiştirme olanağı da yoktur. İkiz Yasalar Nedir ? Gerçekten Bölünme Yasası Mıdır ?
Ayrıca, Anayasanın 15. maddesinde; savaş, seferberlik, sıkıyönetim gibi olağanüstü hallerde dahi bu sözleşmelerde yer alan “hakların” kısıtlanamayacağı öngörülmüştür.
Bu sözleşmelerde yer alan ortak hükümle, BM bünyesinde oluşturulacak komisyon ve komiteler, Türkiye’de denetim yapma ve iç işlerimize doğrudan müdahale etme olanağına kavuşuyorlar.
Özetle, onaylanan “İkiz Yasalar”, ulus devletimizi ve egemenliğimizi tehdit eden yasalardır.
http://www.youtube.com/watch?v=pMDN5yqQGbY
http://www.youtube.com/watch?v=JE1lzkAsQ_0
İLGİLİ YAZILAR
11102total visits,1visits today