İlk olarak yapılanlar satır arası tercümelerdir. Müellifleri ise belli değildir. Bunlar tam tercüme değildir. Arap harfleri ile yapılan ilk tam Kur’an tercümesi daha önce Farsça tercüme heyetinde yer alan Türk âlimler tarafından hicri 5. Yüzyılda yapılmıştır.
Kur'ân-ı Kerîm'in tercüme edildiği en eski dillerden biri de Türkçe'dir. 950'li yıllardan itibaren toplu olarak İslâmiyet'i kabul eden Türklerin Kur'an'ın bazı küçük sûrelerini kendi dillerine çevirmiş olmaları muhtemeldir. Zira Türkler, daha önce intisap ettikleri dinlerin kutsal metinlerini kendi dillerine tercüme etmişlerdi. İlk Türkçe Kur'an tercümesinin tarihi ve mütercimi bilinmemekle beraber bu çalışmanın 10 yüzyıllarda gerçekleştiği tesbit edilmiştir. (İnan, Kur'ân-ı Kerîm'in Türkçe Tercemeleri, s. 4,
Eski Türkçe Kur'an tercümeleri satır arası ve tefsiri olmak üzere ikiye ayrılır. Satır arası kelime kelime Kur'an tercümesi geleneği Orta Asya'dan gelmiş. Horasanlı ve Hârizmli âlimler İranlılar'dan öğrendikleri bu metodu Anadolu'ya nakletmişlerdir. Satır arası Kur'an tercümelerinde her kelimenin altına o kelimenin tercüme edilen dildeki karşılığı yazılır. Bu tür çevirilerde cümle yapısı, söz dizimi vb. hususlarda tercümenin yapıldığı dilin kurallarına uyulmaz; söz diziminde Arapça'nın kuvvetli etkisi görülür. Çevirideki kelimeler yanyana dizildiğinde bazen bunlardan bir anlam çıkarmak zorlaşır.
Tefsiri Kur'an tercümelerinde ise bütün bir âyetin veya bir bölümünün normal cümlelerle açıklaması yapılır. Türkler tarih boyunca Uygur ve Arap alfabeleriyle bu iki tarzda Kur'an'ı tercüme etmişler, 1928 yılında kabul edilen Latin alfabesiyle daha çok meâlen tercüme örnekleri ortaya koymuşlardır.
a) Uygur Alfabesiyle Yapılan Kur'an Tercümeleri. Türkler Müslümanlığı kabul ettikleri dönemlerde Uygur alfabesini kullandıklarına göre ilk Türkçe Kur'an tercümeleri bu dille yapılmış olmalıdır. Bunlardan herhangi bir örneğin günümüze ulaştığına dair bir bilgi yoksa da bazı eserlerde bu alfabeyle yapılmış birkaç âyet tercümesine rastlamak mümkündür. Edib Ahmed Yüknekî'nin Atebetü'l-hakâyık adlı eserinde bazı âyetlerin tercümesi bu alfabeyle yer almıştır.
Anadolu'da tam Kur'an tercüme ve tefsir faaliyetlerinin XIV. yüzyılın sonlarında başladığı anlaşılmakta, gerek İstanbul gerekse Anadolu'daki kütüphanelerde bunların çeşitli nüshaları bulunmaktadır.
Osmanlı medreselerinde öğretim dili olarak Arapça'nın kullanılması Kur'an'ın tercümesi faaliyetlerini oldukça yavaşlatmışsa da Tanzimat'la birlikte ortaya çıkan milliyetçilik cereyanının sonucu olarak Kur'an'ın Türkçe'ye tercümesi çalışmaları ilgi görmeye başlamıştır. Şeyhülislâm Mûsâ Kâzım Efendi, Ahmed Cevdet Paşa, Bereketzâde İsmail Hakkı gibi birçok âlim Kur'an'ın Türkçe'ye çevrilmesinin zaruri olduğunu belirtmiş, bazıları da bizzat bu işe teşebbüs etmiştir. Sırrı Paşa'nın Sirr-ı Furkan adlı iki ciltlik bir tercüme ve tefsiri, Şeyhülislâm Mûsâ Kâzım Efendi'nin küçük bir ciltten ibaret Safvetü'l-beyân adında tamamlanmamış bir tercüme ve tefsiri vardır. Öte yandan bazı âlimler bu harekete karşı çıkmış, bunların başında yer alan Şeyhülislâm Mustafa Sabri Mes'eletü Tercemeti'l-Kur'ân adıyla Arapça bir risale yazmıştır (Kahire 1351) Türkiye'de ortaya çıkan bu tartışma kısa sürede diğer İslâm ülkelerine de yayılmıştır.
İLGİLİ YAZILAR
1080total visits,1visits today