( OSMAN BATUR )
Osman, gençliğinde Kürti’nin aşağı kısmındaki Ekikızıl’ın Aktastı’da ekin eker. Babası kışı nehir kıyısında geçirip, yazın yaylaya indiğinde Osman ovada kalıp tarla ile meşgul olurdu.
Osman iri yapılı, uzun boylu ve çok güçlü idi. Çok konuşmayan, iyi sır saklayan, çok cesur, sak, yastığının altında hep tabanca bulunduran, sadağını kemerinden çıkarmayan, bir atı otlarken diğer atı evinin yanında hazır tutan, dindar, savaşta dahi namazını ihmal etmeyen, darda ve olağanüstü durumlarda hemen çözüm yolu bulan, ilerisini görebilen, tahminleri kuvvetli, ayrıca halkını canından çok seven milliyetçi biri idi.
1911 yılında (henüz 12 yaşındadır) Çinlilere ve Ruslara karşı mücadeleye başlayan Osman bütün Altay topraklarının ve Doğu Türkistan’ın Çinlilerden ve Ruslardan kurtarılmasını amaç edinmişti.
Daha 10 yaşında iken usta bir binici ve iyi bir avcı olmuştu. 12 yaşına geldiğinde Kazakların büyük kahramanı Böke Batur’un dikkatini çekti.
Böke Batur O’nu himâyesine aldı. İyi bir silahşor, usta bir dövüşçü olarak yetişmesine katkıda bulundu. Sonra çete savaşlarının inceliklerini öğretti. II. Dünya Savaşı yıllarında Doğu Türkistan topraklarındaki Türklere yönelik baskıların kuvvetlenmesi ile birlikte tepki hareketleri de kuvvet kazanmış ve Osman Batur’un yükselmesine zemin hazırlamıştı.
Bir gün Osman tarlada iken bir grup hırsız babasının yılkısına saldırır ve birkaç atı götürür. Atına binen Osman; hırsızların peşinden gider ve hepsini yener, bağlayıp obasına getirir. Babası hırsızların Zuka’nın yiğitleri olduğunu öğrenince onları serbest bıraktırır.
Tek başına beş yiğidi yere serdiğini öğrenen Zuka onu yanına çağırır. Zuka kehanet mahiyetinde şunları söyler: “Oğlum, affettim bu yaramazlığını. Silam’ın itibarını yükselteceksin anlaşılan. Bir millette bir yaramaz olacak elbet. Onsuz millet de soylu olmaz. Zamanla Kerey boyunun hatip hakimi (kadısı) olarak meşhur olacaksın. Şöhretin tüm Kazak boylarının ilgisini çekecektir. Sonrası… Ah, sonrası bulanık.. Göremiyorum… Dikkatli ol, oğlum, dikkatli ol. “Aşırı güç başı yarar/baş yakar”, diyerek durur.
Sonra da “Yiğitsiz millet yetimdir.” der. “Allah önünü açık ede” diyerek hayır duasını verir. 1930’lu yıllarda Osman’ı Moğollar hapsederler. O, arkadaşı Akiya ile birlikte kaçar. Sınıra geldiklerinde yakalanırlar.
Tekrar Bayan-Ölgey’e gönderilirler. Osman Batur, fırsatını bulup kaçar; hatta bir tabanca, bir tüfek ve 500 kurşun da götürür.
Seyithan Abilkasımulı’nın Kazak Türkçesi ile yazdığı Ospan Batır (2001) adlı romanda Annesi Gayşa (Ayşe) Oğlu Osman Batur hakkında şunları söyler: “Ospan’ın şu üç özelliğe sahip olduğuna eminim. Birincisi; çalışkanlık, cesaret ve yiğitliktir. Ayrıca şehit olan merhum Zuha Batır gibi bir kahramanlık gösterme ümidini taşıyor.
İkincisi küçüklüğünden beri aralıksız namaz kılıp, ibadetini ihmal etmemesi, dinin şartlarını yerine getirmesidir. Üçüncüsü de yaşadıklarını, gördüklerini ve öğrendiklerini kimseye söylemeyip kendine saklaması, her şeyi dışa vurmayıp söyleyeceklerini düşündükten sonra söylemesidir. Bu sonuncu özelliği onun başkalarınca yadırganmasına, garip ve kaba biri olarak görülmesine neden olmuştur, sanıyorum.”
Onurlu kavga başlıyor!
1940 ‘lı yıllarda Çin baskı ve zulmü iyice yoğunlaşmıştı. Çinlileri protesto eden Türkler, ‘isyancı’ oldukları bahanesiyle tutuklandı.
Resmî makamlar, Türklerin ellerindeki silâhları toplamaya başladılar. Babası ve ailesinden bazı kişiler, silâhlarını Çin askerlerine teslim ettiler. Osman Beğ, “Bu gün silâhımızı alanlar, yarın canımızı da alırlar.
Ben silahımı Çinlilere vermem. İstiyorlarsa ve güçleri yetiyorsa, gelip alsınlar!” dedi ve tek başına dağa çıktı. Savaştan başka kurtuluş yolu olmadığına inanıyordu. Başlattığı mücadele aynı gün destek gördü.
Arkasından ilk gidenler arkadaşı Süleyman ve büyük oğlu Şerdiman oldu. Silâhını Çinlilere teslim eden babası İslâm Bey, oğlu için hayır dualarını ve başarı dileklerini dile getirdi. Oğlunu koruması için Cenab-ı Allah’a duâ etti.
Annesi Gayşa Hanım da, “Ben oğlumu bu günler için doğurdum. Çinliler asırlardır koyun boğazlar gibi bizleri öldürüyorlar. Bizim canımız, bizden önce ölenlerin canından daha kıymetli değildir.” dedi. Kısa zaman içerisinde, etrafında gözü pek insanlardan bir ordu oluştu. Zelebay Telci, Nurgocay Batur, Kâseyin Batır, Canım Han Hacı, Süleyman Batır, Musa Mergen Aktepe, Sulibay, Ökürbay , Nogaybay, Ahid Hacı, Halil Teyci, Karakul Zalin… bunlardan birkaçıdır.
Mücadele 1941 yılı Ekiminden 1943 yılı Temmuzuna kadar gerilla savaşı şeklinde devam etti. Efsanesini peşinden sürükleyen bir kahramandı o. 22 Temmuz 1943’te Altaylar Çinlilerden tamamen temizlenmişti. Bulgun’da yapılan bir törende Osman BATUR Altay Kazak Türklerinin Han’ı ilân edildi.
Han, mücadelesini sürdürdü. Altay Geçici Halk Cumhuriyeti Başkanlığına seçildi. 1944 – 1945 yıllarında, Tanrı Dağları’nın kuzeyinde bulunan Doğu Türkistan’daki Kazak Türkleri’nin yaşadığı bölgeleri de Çin istilâsından kurtardı.
1945 yılının Ekim ayından 1947 yılının Şubatına kadar üç vilâyetten oluşan Doğu Türkistan hükümetinin askerî ve mülkî âmiri olarak vali sıfatıyla görev yaptı. Şubat 1947’den Eylül 1949’a kadar Doğu Türkistan Cumhuriyeti koalisyon hükûmetinin aslî üyesi olarak görev yaptı.
İLGİLİ YAZILAR
1750total visits,1visits today